The Vampyre
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


The Vampyre
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

--# EfSaNeLeR #--

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Yazar Mesaj
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:10 am

FERHAT İLE ŞİRİN

Efsaneye göre Ferhat, Persler döneminde yaşamış ünlü bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu'nun yeğeni Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, Sultan'a haber salarak Şirin'i istetir. Sultan,yeğenini vermek istemez. Ferhat'ı oyalamak için dağı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, zekası, teknik bilgisi, bilek gücü, aşktan aldığı kuvvetle dağı deler.

Mehmene Banu, dağı delip suyun akacağı kanalı tamamlamak üzere olan Ferhat'ın yanına yaşlı dadısını göndererek, Şirin'in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu külüngü havaya atar, düşen külünk Ferhat'ın başına isabet eder ve Ferhat orada ölür. Ferhat'ın acı haberini alan Şirin korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir.Ferhat'ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan aşağı yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi, can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.

Bu aşk öyküsünün Karagöz oyunlarındaki işlenişi ise şöyle :

Hacıvat tarafına Şirin’in köşkü, Karagöz tarafına ise dağ kurulur. Hacıvat’ın tegannîsinden sonra perdeye gelen Karagöz Hacıvat’a “Kendi tarafına köşk benim tarafa ise moloz yığını koymuşsun” diye sitem eder. Bunun üzerine Hacıvat Ferhat ile Şirin öyküsünü anlatmaya başlar. Bu sırada Karagöz ile Hacıvat çekilirler ve olay canlanır.

Ferhat ile Şirin birbirlerini çok severler. Fakat Şirin’in annesi Şirin’i Ferhat’a vermek istemez. Hacıvat’ın araya girmesi sonucu Şirin’in annesi bir şart koşar. Amasya şehrinde su yoktur, eğer Ferhat Elmadağı'nı kazması ile yarıp şehre su getirirse Şirin’i vermeye razı olacaktır.

Ferhat Hacıvat’tan bir külünk bulmasını ister. Hacıvat Karagöz’e giderek bir külünk ısmarlar. Külüngü zamanında yetiştiremeyen Karagöz evden kendi kazmasını getirir. Ferhat dağı kazma ile yararak şehre su getirmesine rağmen Şirin’in annesi Şirin’i vermeye razı olmaz, büyücü bir kadın bularak onları ayırmak ister. Büyücü kadın Ferhat’a gelerek Şirin’in öldüğünü söyler. Ferhat büyücü kadını öldürür, tam kendi canına da kıymak üzeredir ki Karagöz gelerek Şirin’in ölmediğini söyler ve iki sevgiliyi birbirine kavuşturur ...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:11 am

LEYLAİLEMECNUN

Leyla ile Mecnun'un aşkları bir Arap efsanesine dayanmaktadır . Bu efsanede Mecnun mahlasıyla şiirler söyleyen Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairiyle Leyli ( Leyla ) adlı bir Arap kızın arasında geçen ve ayrılıkla sona eren bir aşk serüveni anlatılmaktadır .

Söylentiye göre Kays ile Leyla kardeş çocuklarıdır .Küçük yaşta birbirlerini severler . Kays'ın Leyla için söylediği şiirler dillerde dolaşır .Leyla'nın babası ,adını dillere düşürdüğü için kızının Kays'la evlenmesini önler .Leyla başka biriyle evlendirilir .Kays çöllere düşer .Mecnun (deli ) diye anılmaya başlar .Ayrılık acısına dayanamayan Leyla kederinden ölür . Mecnun bunu duyunca onun mezarının başına koşar ve o da orada can verir .

Bu efsane Arap edebiyatında X. yüzyılda çok yaygın bir hale gelmiş ,Mecnun'a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikaye haline getirilmiştir .Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da işlenmiştir . Bunların arasında en ünlüsü Fuzuli'nin yapıtıdır ( 1535)

Aşağıda okuyacağınız küçük hikaye Fuzuli`nin Leyla vü Mecnun adlı mesnevisinden alınmıştır.

Kays, bilinen adıyla Mecnun, Leyla`nın aşkından kendisinden geçip yarı meczup bir halde çölde giderken, namaz kılmakta olan bir dervişin önünden geçer. Derviş hemen namazını selamlayıp, Mecnun'a "Namaz kılan birinin önünden geçilmez, bunu bilmiyor musun?" diye çıkışır. Mecnun cevap verir "Ben Leyla'nın aşkından öyle bir hale geldim ki, senin burada namaz kıldığını görmedim bile, sen nasıl bir aşkla namaz kılıyorsun da benim senin önünden geçtiğimi görüyorsun?"

Leyla ve Mecnun'un hikayesi Türk Halk edebiyatının da etkilemiş ve Leyla ile Mecnun adıyla bir Karagöz oyunu haline getirilmiştir .

Karagöz oyunlarında işlenen Leyla ile Mecnun hikayesi ise şöyle :

Oyunun başında Leyla ile Mecnun birbirlerine olan sevgilerini şiirlerle dile getirirler. Aralarında bir gül ağacı vardır. Zebani gelerek gül ağacını alır ve yerine karaçalı koyar. Karagöz bu karaçalıyı almak isterken zebani Karagöz’ü kaldırıp baş aşağı kara çalının üzerine atar. Hacıvat gelerek Karagöz’e Leyla ile Mecnun’un hikayesini anlatarak, Zebani’nin kara çalıyı onları ayırmak için koyduğunu söyler.

Perdeye içinde Leyla’nın babası ve annesinin olduğu bir kervan gelir. Hacıvat onlara bir ev bulur. Daha sonra Mecnun’un babası olan Halepli Haşim gelir. Hacıvat Leyla’nın anne ve babasının olduğu yere ergeç Mecnun’un da geleceğini söyler. Mecnun gelip Leyla’ya olan aşkını Hacıvat’a anlatır ve ondan yardım ister. Bu esnada bir aslan gelip Karagöz’ün köpeğini yutar. Leyla’nın babası kızını Mecnun’a istemeye gelen Hacıvat’ı kovar. Hacıvat, Karagöz’ün ninesi olan Cazu’dan yardım ister. Cazu nine Leyla’nın babasına giderek eğer kızlarını Mecnun’a vermezlerse Leyla’nın öleceğini söyler.

Bunun üzerine Leyla’nın babası kızını Mecnun’a vermek için üç şart koşar. Birincisi Mecnun çok sevdiği dişi ahuyu öldürecektir. İkincisi aslan ile boğuşup onu da öldürmesi. Üçüncüsü ise yedi başlı ejderhayı öldürmesi. Karagöz Mecnun’a bir bıçak verir. Mecnun kendi isteğiyle ahuyu öldürür. Daha sonra aslan ile ejderhayı da öldürür ve koşulları yerine getirmiş olur. Zebani iki sevgilinin kavuşmasını engellemek amacıyla araya yine kara çalı koyarsa da Mecnun bıçağı ile karaçalıyı kesip atar.
Sevgililer birbirlerine kavuşurlar ve kervanla memleketlerine dönerler ...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:11 am

KEREMİLEASLI

Bu aşk hikayesinin Aşık Kerem ya da Kerem Dede diye anılan Azerbaycan yöresi halk şairinin aşk serüvenini konu eden şiirleri halk arasında yayıldıktan sonra adı bilinmeyen halk hikayecileri tarafından bu şiirler çerçevesinde oluşturulduğu ileri sürülür .( XVII. yy. )

İsfahan Padişahı'nın oğlu Kerem keşiş kızı Aslı'ya gönül verir .Ancak din ayrılığı yüzünden onunla evlenmesi mümkün olmaz . İlden ile göçen keşişle kızı Aslı'nın ardından uzun yolculuklar yapan delikanlı Halep Paşası'nın emri üzerine Aslı'yla evlendirilir .Ancak düğün gecesi keşişin kızına giydirdiği gömleğin düğmeleri bir türlü çözülmeyince Kerem ah edip yanarak ölür . Onun külleri arasında kalmış kıvılcımla Aslı'da saçlarından tutuşup can verir .

Hikaye boyunca Kerem arkadaşı Sofu'yla birlikte uzun yollar aşar . Anadolu'nun birçok yerini gezer ,Hanlarda kahvelerde şiirler söyler ,yollara , dağlara , akarsulara, hayvanlara Aslı'ya benzettiği güzellere şiirler söyleyerek derdini anlatır .Aslı'yı yakından görebilmek için kızın annesine bütün dişlerini çektirir .

Hikayeye olağanüstü ögeler de karışmıştır .İki sevgilinin doğumları bir dervişin verdiği sihirli elmayla olmuştur .Zorda kalan Kerem'i Hızır kurtarır .Dağlar ırmaklar o şiir söyleyince geçit verir .

Sevgilisine kavuşma yolunda çileler çeken ve onun uğrunda yanan Kerem , modern edebiyatta bir ülküye bağlanıp can verebilen kahramanın simgesi sayılmıştır .


Ala gözlerine kurban olduğum
Hep senin derdinden yanar ağlarım
Kime arzedeyim garip halimi
Ellerin yanında görür ağlarım ..

Benden kaçar sevdiğim, gayrden kaçmaz
Dahi pek küçüktür, aşıkın bilmez
Yalvarsam Mevla'ya dileğim geçmez
Yüzümü yerlere sürer ağlarım ..

Yine düşt'ayrılık vücut şehrine
Yürek mi dayanır dilber cevrine
Sürülünce insan mahşer yerine
Hak'kın divanına durur ağlarım ..

Kerem der bu firkatla yanarsam
Tükenir ömrümüz bir gün ölürsem
Bu hasretle kıyamete kalırsam
Kefenim boynuma sarar ağlarım ...

Aşık Kerem
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:12 am

YUSUFİLEZÜLEYHA

Divan edebiyatında birçok şairin mesnevilerine de konu olan bu aşk öyküsü Kur'an-ı Kerim'de "öykülerin en güzeli "diye isim bulmuştur . Yusuf sûresinde 98 âyet (4-101), Yusuf Peygamber'in ibretli hayat hikâyesinden söz eder.

Buna göre Yusuf Peygamber'in on bir erkek kardeşi vardır. Olağanüstü bir güzelliğe sahip olan Hz.Yusuf babası tarafından çok sevilmektedir. Onu kıskanan kardeşleri gezinti için kıra (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)ürürler ve kuyuya atarlar. Babalarına ise kanlı elbiselerini gösterip, onu kurdun yediğini söylerler. Yoldan geçen bir kervan, su çekerken Yusuf'u bulur ve Mısır'da Hazine Bakanı olan Azîz'e köle olarak satarlar.

Sarayda ihtimamla yetişen Hz.Yusuf 'a Azîz'in karısı Züleyha aşık olur ve onu yasak ilişkiye çağırır.Hz.Yusuf ona şöyle cevap verir: "Allah'a sığınırım. Efendim bana iyi baktı. Doğrusu zulüm yapanlar kurtuluşa eremez." Yüce Allah, o arada Hz.Yusuf'un da Züleyha'yı arzuladığını, ancak ihlâslı bir kul olması yüzünden Yusuf'un bu kötülük ve fuhuştan korunduğunu belirtir.

Eşinin haksız olduğunu tespit eden Azîz, olayın hiç bir şey olmamış gibi kapanmasını istemişse de, dedikodunun önü alınamamıştır. Bunun üzerine Züleyha dedikodu yapan hanımları yemeğe davet etmiş ve Yûsuf'u onların yanına çağırarak, şaşkınlık içinde meyve bıçakları ile ellerini kestiklerini görmüştür. Bununla, âşık olmakta haklı olduğunu göstermeye çalışan Züleyha, Yusuf'un kendisine ilgi göstermemesi üzerine onun hapse atılmasını istemiştir.

Güzel bir kadının cinsel isteklerine uymak yerine yıllarca hapiste kalmayı tercih eden Hz.Yusuf bu konuda şöyle dua etti: "Rabbim, bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan onlara kayarım ve câhillerden olurum." Rabbi onun duasını kabul etti ve onların düzenlerini ondan savdı.

Mısır hükümdarı bir gece rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak gördü. Yorumcular bu rüyaya anlam veremediler. Bu arada zindanda bulunan Hz.Yusuf isabetli rüya yorumları ile ün yapmıştı. Kral onu yorum için saraya çağırdı. Ancak Yusuf, Züleyha konusunda iftiraya uğradığını, bu eski davanın görülerek sonuca bağlanmasını istedi. Böylece temize çıktıktan sonra rüyanın yorumunu yapabileceğini söyledi. Gerçekten sorguya çekilen Züleyha ve dedikoducu kadınlar doğruyu söylediler. Hz.Yusuf belge ve delillerle temize çıkınca rüyayı şöyle yorumladı:

Yedi yıl çok bolluk, ondan sonra da yedi yıl kıtlık yılları gelecek. Kral, tedbir olarak ne yapmak gerektiğini sorunca Hz.Yûsuf, ekonomik ve mali işlerin başına kendisi getirildiği takdirde bu kıtlık ve darlık yıllarına çare bulabileceğini söyledi.Bu göreve getirilen Hz.Yusuf , ilk bolluk yıllarında halkı tasarrufa teşvik etti, tüm fazla hububatı depolara yerleştirdi. Bu arada, halk ellerindeki altın, gümüş gibi değerli eşyasını da Hz.Yusuf 'un emanet depolarına teslim etmişti. Bunların eline emanet bıraktıkları şeylerin miktar ve niteliklerini belirten makbuzlar veriliyordu. İşte bu makbuzlar J. Dobretberger gibi iktisatçıların belirttiği gibi M. Ö. 1600 yıllarında Ortadoğu' da elden ele kâğıt para gibi dolaşmaya başlar.

Rivayete göre Mısır Melik'i Hz. Yusuf'a taç giydirmiş, kılıç kuşatmış ve inci ile yakut işlemeli bir taht yaptırmıştır. Ancak Hz.Yusuf son ikisini kabul etmekle birlikte, taç giymeyi kendisinin ve atalarının giydiklerinden olmadığını söyleyerek reddetmiştir. Ülke kısa sürede Hz.Yusuf 'un adaletli yönetimi ile onun nüfuz ve iktidar alanına girmiştir. Bu arada Hazine Bakanı Aziz vefat etmiş, eşi Rail, diğer adı ile Züleyha, Melik tarafından Yusuf'la evlendirilmiştir. Bir mucize olarak gençleşen Züleyha, kocası iktidarsız olduğu için kız olarak Yusuf'la gerdeğe girmiştir. Bunun üzerine Yusuf Züleyha'ya "Bu şekilde meşru olarak evlenmemiz senin haram olarak istediğinden daha iyi değil mi?" diyerek helal ile haram arasındaki farka dikkat çekmiştir. Züleyha'nın Yusuf'tan Efrâim ve Menşa adlarında iki oğlunun dünyaya geldiği nakledilir...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:12 am

BOŞKAİLEADMİRA

Boşka ve Admira Yugoslavya parçalanmadan önce Saraybosna'
da yaşayan iki genç. Admira Müslüman, Boşka ise Sırp bir aileden. Ama ikisi de Saraybosnalı. Çocuklukları aynı mahallede geçer. Lise yıllarında bu iki genç birbirlerine aşık olup nişanlanırlar. 1992 yılının ilkbaharında Boşka ve Admira evlilik planları yaparken Bosna'da savaş başlar.

Bu tarihten itibaren bu iki insanın hayatlarına anlam kazandıran birçok şey savaşın acımasız ellerinde bir bir yok olup gider. Önce Sırp ordusunun Bosna'yı talan edip masum ve savunmasız insanları toplama kamplarında katletmelerini seyrederler. Sonra birlikte büyüdükleri insanların birbirlerine düşman oluşuna, oynadıkları sokakların, yaşadıkları evlerin yıkılışına şahit olurlar. Bütün bu karmaşanın içinde Boşka ve Admira'nın sarılıp tutundukları iki şey vardır: birbirlerine olan sevgileri, ve Saraybosna'ya tutkunlukları.

Birçok Saraybosnalı gibi Boşka ve Admira da hazırlıksız ve savunmasız yakalanırlar Sırp kuşatmasına. Yine de şehri terketmezler. Bu arada Boşka'nın birçok arkadaşı Saraybosna'yı çevreleyen Sırp çetelerine katılırlar ve Boşka'nın da katılması için baskıda bulunurlar. Boşka her seferinde reddeder.

Admira ile birlikte Saraybosna'da kalıp şehirdeki yaşlı ve düşkünlere yardım ederler. Onlar için yiyecek kuyruklarında beklerler. Kışın evlerine odun taşırlar. Kuşatma çemberi gün geçtikçe daha da daralır. Yaşam daha da zorlaşır. Bunun üzerine yaşadıkları yeri terkedip, şehrin merkezine yerleşirler. Bu arada Boşka'nin ailesi Sırbistan'a göçer.

Boşka ve Admira'nın Saraybosna'da verdikleri yaşam mücadelesi iki yıl sürer. Bu arada evlenirler de. 1994 ilkbaharında Sırbistan'a, Boşka'nin ailesinin yanına gitmeye karar verirler. Saraybosna'nın giriş-çıkışlarını tutan Sırp askerlerinden ve şehri savunan direniş gruplarından izin alırlar.

Geçiş günü gelir. Boşka ve Admira, önce Admira'nın ailesini ziyaret edip onlarla vedalaşırlar. Sonra askerlerin onlara söylediği geçis noktasına doğru yürürler. İkisi elele kilit noktasındaki köprüyü geçerler. Köprüden sonra bir iki adım attıkları sırada birkaç el silah sesi duyulur. Boşka ve Admira yere düşerler.

O anda mı ölürler, yoksa daha sonra mı bilinmez. Fakat, ölümde bile rahat bırakmaz savaş Boşka ile Admira'yı. Kimse yanaşamaz yanlarına on gün boyunca. Ailelerin girişimleri sonuçsuz kalır. Ne şehri savunan direniş grupları ne de Sırp askerleri kimseyi yaklaştırmazlar yanlarına. Boşka ve Admira kurtlara, köpeklere yem olurlar. Olay büyür, televizyona, gazetelere yansır. On gün sonra Boşka ve Admira'dan geriye kalanlar, aileler tarafından alınıp gömülür. Kurşunlari hangi tarafın ateşlediği bulunamaz. İki taraf da birbirlerini suçlarlar ..

İlknur SAYIBAS
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:12 am

TAHİR İLE ZÜHRE
Padişah kızı Zühre ile Vezir oğlu Tahir'in ölümle biten aşk serüvenini anlatan bir Türk halk hikayesidir. Sevgililerin birleşmesini Zühre'nin annesi var gücüyle engelller . Sürgüne gönderilen Tahir sevgilisi başkasıyla evlendirileceği sırada gizlice döner .Ama delikanlı öldürülür . Tahirin öldürüldüğünü duyan Zühre'de kendini öldürür .

Tahir ile Zühre'nin Karagöz oyununda anlatılışı da şöyle :

Zühre’nin babası Hacıvat’a bir kahya aradığını söyler, Hacıvat da Karagöz’ün bu işi yapabileceğini söyler. Karagöz eve kahya olarak girer. Tahir ile Zühre birbirlerini çok sevmektedirler. Zühre’nin babasının yanında kahya olan Tahir’in babası ölürken Tahir ile Zühre’nin evlenmelerini vasiyet etmiştir. Zühre’nin babası da evlenmelerini istemektedir. Tahir ile Zühre’yi yanına çağırarak bu fikrini onlara da söyler. Karısının da onayını almak için durumu ona da anlatır. Bu fikri kabul etmeyen Zühre’nin üvey annesi sonradan kabullenmiş gibi görünür. Odasına gittikten sonra Karagöz’ü odasına çağırarak Tahir’i kendisinin sevdiğini söyler.

Zühre ile evlenmesine engel olması için kocasına büyü yaptırır, Karagöz’e para vererek büyüyü kocasının sarığının içine koymasını ister. Karagöz, Zühre’nin babası uyurken büyüyü sarığının içine koyar. Zühre’nin babası uyandığında evlenme işinden vazgeçtiğini söyler. Tahir bu sevdadan vazgeçmeyeceğini söyleyince Zühre’nin babası seymenleri çağırarak Tahir’i Mardin’e sürgüne gönderir. Bir süre sonra Tahir kaçıp geri gelir ve Karagöz’e bu işi düzeltmesi için yalvarır. Karagöz bir punduna getirip Zühre’nin babasının sarığından büyüyü çıkarır. Birden kendine gelen Zühre’nin babası kızını Tahir’e vereceğini söyler. Olan biteni Zühre’nin babasına anlatan Karagöz iki sevgilinin kavuşmasını sağlar...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:12 am

ARZU İLE KANBER

Birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin asklarini anlatan ve 17. yüzyilda ortaya çiktigi sanilan Türk halk öyküsü. Konusu söyledir: Bir kervan, yolda eskiya baskinina ugrar. Baskindan yalniz küçük bir erkek çocugu sag olarak kurtulur. Bir aile tarafindan evlatlik olarak alinan çocuga Kanber adi verilir. Bir süre sonra bu ailenin bir kiz çocugu olur, adini Arzu koyarlar. Iki çocuk birbirlerini kardeş sanarak büyürler. Bir süre sonra aralarında ilgi veyakınlık başlar. Kardeş olmadiklarını ögrenince de evlenmek isterler. Arzu"nun annesi bu evlilige karsi çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kisa bir süre sonra ölür.Arzu ile kanber evlenmek için yeniden uığrasırlarsa da, anne engel olur. Asıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar. Kavusmanin heyecaniyla ikisi de bayilir. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onlari gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandigindan yanlarina ulasamaz. Az sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çikarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:12 am

Sevgililer Günü'nün öyküsü

Aziz Valentine'ın öyküsü III. Yüzyıl'dan gelir. O dönemde Roma tahtında İmparator II. Claudius vardı, "Zalim" adıyla tanımlanan Claudius aşırı savaş ve askerlik tutkunuydu, her yetişmiş erkeğin muhakkak asker olmasını istiyor ve kimseye göz açtırmıyordu.

EVLİLİĞİ YASAKLADI
Öylesine ileri gitmişti ki, askerliğe engel oluyor düşüncesiyle evlenmeyi dahi yasakladı. Gençler şaşkındı, kimse sevdiği ile beraber olamıyor, Roma kenti sayısı gittikçe artan ve uzak ülkelerde ölen sevgililerinin ardından ağlayan kadınlar ve kızlarla dolmuştu. Kısacası aşk yasaklanmıştı. Bu sıralarda İmparator tüm Romalılar'ın 12 tanrıya tapmalarını aksi şekilde davrananların ve özellikle de Hıristiyanlar'la ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını emretti.

Bu emre uymayanların arasında Aziz olarak kabul edilen filozof Valentinus'da vardı, gezerek dinsel vaazlar veriyor ve İmparator'un hatalı olduğunu anlatıyordu. Sonunda yakalandı ve hapse atıldı. Valentinus'un hapiste olduğu günlerde yaşananlar efsaneye dönüşerek günümüze kadar ulaşmıştır.

GÜZEL JULİA VALENTİNUS'A GİDER
Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın kızkardeşi Julia'nın gözleri doğuştan görmemektedir, gardiyan Valentinus'un anlattığı İsa ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kardeşini gizlice Valentinus'un yanına getirir. Julia çok güzel ve zeki bir kızdır. Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı'ya yönelmeyi öğretir. Julia, dünyayı Valentinus'un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır, güçlenir ve teselli bulur.

Bir gün sorar;
- "Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?"
Aziz gülümser;
- "Evet, herbirini."
Julia;
- "Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyormusun? Görebilmek için dua ediyorum, senin bana anlattıklarını görmeyi çok istiyorum.",
Valentinus;
- "Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım."
Julia, yere diz çöker ve;
- "Böylesine inanmak istiyorum, yardım et."
Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içersi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;
- "Valentinus, görüyorum, görüyorum."

14 ŞUBAT'TA ÖLDÜRÜLÜR
Valentinus duaya devam etmesini söyler. Ertesi gün Valentinus'un ölüm emri gelir, Aziz Julia'ya son bir not yazar, Tanrı'ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını "Senin Valentine'ından" diye imzalar. Mektup, ertesi gün Julia'ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270'dir. Valentinus, sonradan Papa I. Julius tarafından "Porta Valentini" adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada yani Roma'da Praxedes Kilisesi vardır.)

Julia, mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesinin badem ağacı olması buradan kaynaklanır.

GENÇLERİN İLK CİNSEL DENEYİMİ
İşin aslına bakılırsa, 15 Şubat tarihi Roma tanrıçalarından Februata Juno adına yapılan kutsama töreninin günüdür; birbirleriyle ilk kez cinsel ilişkiye girecek gençlerin adlarının yazıldığı parşömenler, o gün tanrıçaya sunulurdu. Papalık daha sonra yasaklanan bu geleneğin yerine, azizlerin adlarının yazılı olduğu listeleri sergilemeye başladı.

Biz yine Roma'ya dönelim. 15 Şubat'ta kutlanan gençlerin aşk festivalinin özgün adı Lupercalia'dır, geleneksel olarak hediyeler verilirdi. Kuşların çiftleşme döneminin başlangıcı kabul edilen Şubat ayı döneminde, gençler de onları örnek alarak eşleşirlerdi. Hıristiyanlığın güçlenmesinden sonra, Pagan inançları yasaklandı veya yerlerine Hıristiyan versiyonlar getirilmeye başlandı. Aziz Valentine Hıristiyanlığın simgesi olan sevgi ve evlilik kuramı ile kişiselleştirildi, onun Lupercalia Festivali'nin arifesinde öldürülmüş olması iyi bir raslantıydı, böylece Roma'nın bereketlilik ve döllenme kutsamalarıyla, Hıristiyanlığın evlilik ve çoğalma ilkesi bütünleştirilmiş oldu. Amaca ulaşılmıştı.

Günümüzdeki yorumuyla "St Valentine" yani Sevgililer Günü, Roma'daki gibi sevenlerin birbirlerine sevgilerini Valentinus'un son mesajında olduğu gibi küçük kartlar ve hediyelerle sunmaları şeklinde kutlanmaktadır. Aslında kökende yine birleşme, bütünleşme ve çoğalma güdüsü yani bereketlilik vardır. Aynı zamanda da, Tanrısal aşkla, dünyasal aşkın birleştiği yer, Julia'nın öyküsünde olduğu gibi birleştirilir. Ama ilginçtir ki, aşkı yasaklayan bir despotun binlerce yıllık anısı, Kozmik Şakacı'nın oyunuyla artık aşk yüzünden akla gelmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:12 am

Şehitler Ölmez


Olay 1974 yılında yapılan Kıbrıs Harekatı'nda yaşanmış. Savaş sırasında bir gün, bizim askerlerden birinin yanına bir başka Mehmetçik gelmiş. Biraz hoşbeşten sonra, ailesine ulaştırması için ona bir mektup vermiş. Bizimki, "Kardeşim savaştayız. Kimin ne olacağı belli değil ki. Belki sen gidersin de, ben kalırım" dese de diğer asker, sürekli, "Hayır sen gideceksin, ben kalacağım," diyormuş. Sonunda başa çıkamayınca razı olmuş. Mektubu (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)üreceğine söz vermiş. Bir daha o askeri görmemiş. Bi süre sonra da olayı unutmuş.

Savaştan yıllar sonra, askerlikle ilgili eşyalarını karıştırırken bir anda eline o mektup geçmiş. Verdiği sözü tutmamış olmanın rahatsızlığıyla hemen mektubun üzerindeki adrese doğru yola çıkmış. Giderken de, "Döndüyse kendisini görürüm, şehit olduysa ailesine başsağlığı dileyip mektubu veririm" diye aklından geçiriyormuş.

Sonunda evi bulup kapıyı çalmış. Kapıyı açan yaşlı teyzeye, Kıbrıs'ta birlikte savaştıkları oğullarından bir mektup getirdiğini, kendisiyle görüşmek istediğini söylemiş. Kadın şaşkınlık içinde adamı içeri buyur edip kocasının yanına (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)ürmüş. Yaşlı adam olayı dinledikten sonra, "İyi de evladım, bizim Kıbrıs'ta savaşan bir oğlumuz yok ki" demiş. Ardından da diğer odaya gitmiş ve elinde bi fotoğrafla geri dönmüş. Resmi bizimkine göstererek, "Sana mektubu veren bu muydu?" diye sormuş. Bizim Kıbrıs gazisinin gözleri parlamış: "Evet, işte bu askerdi. Ama Kıbrıs'ta savaşan oğlunuz yok demiştiniz." Anne çoktan gözyaşlarına boğulmuşmuş bile. Baba ise başını sallayıp üzüntülü bi sesle, "Evet bu bizim oğlumuz. Ancak Kıbrıs'ta değil, yıllar önce Kore'de şehit oldu" demiş..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:13 am

Athena (Minerve)

Bir adı da Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi. Zeka tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir. Annesi akıllı Metis (Hikmet) ti. Efsaneye göre Baş Tanrı Zeus Metis'i yutmuş, yani kendi içine atmış ve onu kendisinin bir parçası yapmıştı. Akıllı ve Zeki Zeus Metis'i uzun süre kafasının içinde taşıdı. Ondan kurtulma zamanı gelip çatınca Demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı

"Hephaistos" dedi "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum. Alnıma hızla keskin baltanı vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğinin biliyorum.

Hephaistos Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi. O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı. Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar. Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti. Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsıldı. Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı. Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başladı.

Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena aynı zamanda savaş tanrıçası da sayılırdı. Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi. O Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi. O gösteriş ve yaygarayı sevmezdi.

Athena kabalık ve her türlü zulümden iğrenirdi. Temiz kalpliydi. Adaletten hoşlanırdı. İyi ve akıllı insanların yardımına koşmak adetiydi. Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüştü. Athena Babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvardı. Babasından bu cesur savaşçıya ilaç (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)ürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istedi. Zeus bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına indi. Fakat Tydeus'in yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu gördü. O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyor, kafasını eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyordu. Athena bunu görünce ondan iğrendi. Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle baş başa bıraktı. Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermişti.

Zeka tanrıçası Athena bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar Medya'lılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı. Athena aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:13 am

YiLaN HiKaYeSiiii


Padişahla karısının bir türlü çocuğu olmuyormuş, ne yapmışlarsa bir türlü bir çocuk sahibi olamamışlar. Bir gün yaşlı, uzun sakalları olan beyaz bir adam saraya konuk gelmiş, padişah adamı çok sevip akşam yemeğine alıkoymuş. Yemekten sonra sakallı ihtiyar

"Galiba sizin meyveniz yok" demiş.

Padişah hemen atılmış,

"Her meyveden var, ne istersiniz?" demiş.

"Yok," demiş ihtiyar, "onu söylemiyorum, galiba sizin çocuğunuz yok, onu söylemek istiyorum."

Padişahla karısının gözleri dolmuş,

"Çok istedik, ama olmadı" demişler.

"Peki" demiş ihtiyar, "ben size bir yol göstereceğim, dediklerimi yaparsanız çocuğunuz olur. Ülkenin en ucundaki dağın tepesinde bir pınar var. Baharın yaza bağlandığı gece, tam sabah olurken, mehtap batmadan, güneş de çıkarken çırılçıplak o pınara girip yıkandıktan sonra, 'hayırlısı neyse olsun' deyip birbirinize kavuşacaksınız."

Yaşlı adam bunları söyledikten sonra odasına çekilmiş, ertesi sabah da kimseye görünmeden saraydan ayrılıp gitmiş. Padişahla karısı, büyük bir kalabalıkla yola çıkmışlar. Dağın başındaki pınara girip yıkanmışlar, sonra da çadırlarına çekilip yataklarına girmişler. Padişahın karısı,

"Allahım bize bir evlat ver de nasıl verirsen ver" demiş.

O gece padişahın karısı hamile kalmış. Aradan dokuz ay geçmiş. Doğum vakti gelmiş. Saraya ülkenin en ünlü ebelerini çağırmışlar. Ama sultan bir türlü doğuramıyormuş, ne yaparlarsa yapsınlar sultan bir türlü doğuramıyormuş. Kentte babasıyla ve üveyannesiyle yaşayan çok güzel ve çok fakir bir genç kız varmış. Padişah, öfkesinden karısını doğurtamayan bütün ebelerin başını vurdurtmuş. Bunu duyan kötü kalpli üveyanne, saraya gidip

"Benim bir üvey kızım var. Sultanı doğurtsa doğurtsa o doğurtur" demiş.

Bunun üzerine saraydan adam gönderip kızı çağırtmışlar. Kız başına ne geleceğini anlamış, doğru annesinin mezarına gitmiş, annesinden akıl sormuş:

"Anneciğim ben ne yapacağım, hiç bir ebenin doğurtamadığı sultanı doğurtmak için beni çağırdılar. Benim de kellemi kesecekler."

Tam o sırada ak sakallı bir ihtiyar peydah olmuş mezarın yanında,

"Ağlama kızım" demiş, "ben sana ne yapacağını anlatacağım, dediklerimi yaparsan, kelleni kurtarırsın." Sonra kıza ne yapacağını anlatmaya başlamış. "Sultan benim dediklerimi tutmadı, hayırlısını isteyeceğine, ne olursa olsun dedi, bu yüzden de evlat yerine karnında bir yılan taşıyor şimdi, sen saraya gidince, hemen bir kazan süt isteyeceksin, sütü sultanın bacakları arasına yerleştireceksin, sütün kokusunu alan yılan da dışarı çıkacak."

_________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:13 am

Yedi Uyuyanlar!

Vedius Gymnasiumu yanından doğuya doğru dönen asfalt yol, Yedi Uyuyanlar Mağarası’na ulaşır. İmparatorluk içindeki Hıristiyanların, Roma Devleti ile anlaşmazlığa düştükleri en önemli konu, İmparator Kültü’dür. Bu kült gereği Hıristiyanlar, İmparator Tapınağı’na kurban sunma görevini yerine getirmeyince, devlet tarafından imparator düşmanı sayıldılar. Bunlar devlet düşmanları gibi işlem gördüler.

İmparator Decius zamanında yaşayan yedi Hıristiyan genç, İmparator Tapınağı’nda yapılması gereken kurban sunma işlemini yerine getirmek istemedikleri için, kentten kaçıp buradaki bir mağaraya saklanIRlar. Yedi genç bir süre sonra uykuya dalarlar. Uyandıktan sonra yiyecek almak için kente gittiklerinde, yalnız bir gece değil 200 yıl uyudukları ve Roma İmparatorluğu’nun her yanında Hıristiyanlığın yaygınlaştığını öğrenirler. Durumu haber alan imparator Theodosius II, bunu ‘Resurrection’ yani ölümden sonra insan ruhunun yeniden dünyaya geleceği inanışının bir göstergesi olarak kabul eder. O dönemde bu konunun tartışması kiliselerde yapılmıştır.

Yedi genç öldükten sonra büyük bir cenaze töreni yapılır ve gömüldükleri mağaranın üzerine bir kilise inşa edilir.



1927-28 yıllarında burada yapılan kazılarda, bir kilise ile yüzlerce mezar bulunmuştur. Mezarlarda ve kilisenin duvarlarında kutsal kabul edilen Yedi Uyuyanlar’a hitaben yazılmış yazıtlar vardır.

Yedi Uyuyanlar’a mümkün olduğu kadar yakın gömülme arzusu, yüzyıllar boyunca sürmüştür.
Azize Maria Magdalene de burada gömülüdür

M.S. 250 Yılında Roma tahtında İmparator Decius oturuyordu Hükümdar aynı zamanda koyu bir Hıristiyanlık düşmanıydı. Oysa , bu din o yıllarda büyük bir hızla yayılıyordu.

Bu yayılışı durdurmak Decius'un en büyük amacıydı. Hıristiyanları inançlarından vazgeçirecek ve onları tekrar puta taptıracaktı.

Yakalanan Hristiyanları ateşte diri diri yaktırdı , kazıklara oturttu , türlü işkencelerle öldürttü. İmparatorun şerrinden bazı hristiyanlar çok uzaklara kaçtılar.Bunların içinde 7 arkadaş bir de köpekleri vardı.

Bu 7 arkadaş Efesliydiler. Romalı askerlerin ellerinden kurtularak Efes'te Panayır Dağı'nda bir mağara buldular ve oraya saklandılar.

Amaçları bir zaman burada saklanıp kendilerini unutturmaktı. Korku ve üzüntüden yorgun düşmüşlerdi. Sürekli dua ettiler . Tanrı'nın kendilerini kurtarmasını dilediler. Bu arada Efes İmparatoru saklandıklarını haber aldı. Derhal adamlarını göndererek mağaranın ağzını koca koca taşlarla ördürdü ve onları içeride açlık ve susuzuktan ölüme bıraktı.

Sonraları bu olay unutulur.

Aradan geçen uzun zaman sonra magranın önündeki taşlari yıkarlar. Buraya koyunlar için ağıl yaparlar, çalışan işçiler ise uyuyan gençleri farketmezler .

7 arkadaş uyandıklarında adı Yemliha olan genç yiyecek almak üzere Efes'e doğru korka korka yola koyuluyor. Yemliha kente girince hemen bir fırıncıya gidiyor ve ekmek istiyor. Karşılık olarak da cebindeki paralardan veriyor.

Fırıncı paraları görünce şaşırıyor. Yemliha'ya bunları nereden bulduğunu soruyor. Yemliha ise daha çok şaşırıyor. Bunun üzerine fırıncı bunların 200 yıl evvel kullanılan İmparator Decius dönemine ait paralar olduklarını söylüyor. Şimdi Roma tahtında İmparator Theodosius'un bulunduğunu anlatıyor.

Yemliha hayretle "Nasıl olur? Ben dün uyudum bugünse uyandım " diyor .

Hemen mağaraya dönüyor ve durumu arkadaşlarına anlatıyor.

Bunun üzerine tekrar yatıp uyumaya karar veriyorlar. Bir daha da uyanmıyorlar.

İmparator Theodosius durumu öğrenince adamlarıyla birlikte hemen mağaraya koşuyor ve onları uyurken görüyor. Anlatılanlara göre yüzleri pırıl pırıl parlıyormuş.

*Gerek İslam gerekse Hıristiyan kaynaklarındaki 7 uyurlar öyküsü pek fazla farklı değil. Anadolu'da Yedi Uyurlar Mağarası olarak bilinen onlarca mağara ve öyküleri var.

Bunlardan biri de Tarsus'daki mağara.

Tarsus da anlatılan Yedi Uyuyanlar Öyküsünün başlangıcı aynı 7 genç ve köpekleri Şehrin dışında Benelüs adındaki bir dağda mağaraya saklanıyorlar. İçlerinden biri hergün dilenci kılığında şehre gidiyor ve erzak alıp geliyor. Kral onları arıyor bulamayınca babalarını çağırtıyor .Babalar oğullarının mallarını dağıtıp dağa kaçtıklarını söylüyorlar. O gün kente inen Yemliha, durumu öğrenince korkuyla mağaraya koşup arkadaşlarına olanları anlatıyor.

Sabaha kadar dua ediyorlar ve üzerlerine bir uyku hali geliyor.

Yiyecekleri başuçlarında olduğu halde uyuyakalıyorlar.

Kral adamlarına mağaranın ağzını kapattırıyorBu arada yine kralın adamlarından olan iki inançlı kişi gençlerin isimlerinin ve öykülerinin yazılı olduğu iki kurşun levhayı gizlice duvarın içine koyuyor.

Bu levhalarda onların gözleri açık ve uyanıkmış gibi yattıkları ama uykuda oldukları anlatılıyor.

*Kuran'da Kehf suresindeki 18. ayette şöyle yazıyor: "Onları uyanık sanırdın, uyuyorlardı, onları sağa ve sola çevirirdik, köpekleri eşikte ayaklarını uzatmıştı. Eğer onları görmüş olsaydın, geri dönüp kaçardın. İçin korkuyla dolardı."

*Eshab-ı Kehf ya da Yedi Uyurlar Öyküsünün devamı aynı. Yani 309 yıl sonra uyanıyorlar ve bir gün geçmiş sanıyorlar. Sonra yine yatıp uyumaya devam ediyorlar.

*Bir başka kaynak Muhammed İbn-i İshak öyküyü anlatırken kentin adını "Efsus" dağın adını da "Encelüs" olarak belirtiyor.

Bir diğer İslam bilgini olan Veheb İbn-i Münebeh , daha ilginç bir yaklaşımda bulunarak şöyle diyor :

"Efsus halkından Ollias adlı birinin içine mağaranın kapısını açmak düşüncesi doğdu.Kapıyı açtırttı. İşte o anda Yedi Uyurlar kalkıp oturdular.Yüzyıllara rağmen hiçbiryerleri değişmemişti "

Aynı kaynak sonra tekrar yatıp uyuduklarını ve öldüklerini de belirtiyor .

*Katolikler 7 Temmuz'u anı günü olarak kutluyorlar

Ortodokslara göre ise Yedi Uyurlar 4 Ağustos'ta mağaraya girip , yüzyıllar sonra 22 Ekim'de uyanmışlardır.

*Tarsus'daki Eshab-ı Kehf mağarasına girildikten sonra sonunu bulabilmenin olanaksız olduğu söyleniyor. Çünkü gittikçe daralan kayalar, sonunda daracık geçitlere dönüşüyor.Bölge halkinin anlattıkları ise daha ilginç: Çünkü Tarsus'ta bulunan bazı mağara ve inlerden girilirse Kehf mağarasından çıkılacağına inanılıyor. Hatta bu denenmiş ama giren kişiler bir daha ortada görülmemişler yeraltında kayboldukları sanılıyor.

*Bazı doğu kaynakları mağara ehlinin adlarını şöyle sıralamışlardır : Yemliha , Mislina , Mekselina , Mernuş ,Debarnus , Şaznuş , Kefeştatyuş ve köpekleri Kıtmir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:14 am

BİR AŞKIN BİTİŞ HİKYESİ


Bu kadarmiydi diyor genc kiz

Bu kadarmiydi sevgin?

Delikanli alayli bir tavirla..

Ya ne sandin seni sevdigimimi?
Genc kiz yikilmisti telefon basinda

Birsey söyleyemedi agliyordu sessizce..

Bir ara delikanli kizin agladigini duydu..

Ne o yine konusmuyorsun agliyorsun demek....

Üzulme canim o da gecer..
Yoksa ben biraktim diyemi agliyorsun..

Olsun senin biraktigini söyleriz

Kiz hickiriklar icinde cikan boguk sesiyle...

Bardagi tasiran bu son söze dayanamadi...

Anlamadin ki sersem

Sen veya baskasi ne farkeder..

Ayriligimiza agliyorum

Sana ve senin acinacak haline agliyorum

Genc kiz oysa bunlari söylerkende seiyordu..

Daha öncede sevmisti, sevecekti

Ama yapilacak birsey yoktu

Bu sözler karsisindadirenen gururu vardi

Bir tarafta gurur bir tarafta sevgi..

Ve sonunda sevgi agir basti

Telefonu kapatirken delikanli..

Soguk bir tavirla "ELVEDA"dedi..

Kiz ise gururunu ayaklar altina alarak..

Hickirik sesiyle "SENI SEVIYORUM"dedi

Telefonu kapatirken delikanli düsündü..

Niye yapmisti oysa oda seviyordu

Ve sevdigini itiraf etmek icin tekrar aradi..

AMa gec kalmisti..

Telefon cevap vermeyince hemen kizin evine kostu..

Kalabalikti evin önü sasirdi ve..

Ardindan aci bir siren sesiyle irkildi..

Iceriden agzinin kenarinda kan bulunan soguk bir ceset cikti..

Delikanli yikildi ve gözyaslarini tutamadi..

ëlveda demedïm!!!uyan!!!dediysede uyanmadi genc kiz

Bir ara elindeki burusmus kagit parcasi ilisti gözü
Bugulamis gözlerini silerek okudu..



(Söyle diyordu genc kiz)


"TÜM SEVENLERE VE SEVILENLERE IBRET OLSUN!!!
SadSad
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:15 am

Ankakuşu Efsanesi

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış):
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş,
balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi 'şaşkınlık' ve sonuncusu Yedinci Vadi 'yokoluş'ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
'SİMURG ANKA - Otuz Kuş' demekmiş.
Onların hepsi Simurg muş. Her biri de Simurg muş.
Simurg Anka yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org
begumtarhanbeta
Administratör
Administratör
begumtarhanbeta


Yaş : Kayıt tarihi : 14/09/08 Mesaj Sayısı : 1170 Nerden :

--# EfSaNeLeR #-- Vide
MesajKonu: Geri: --# EfSaNeLeR #--   --# EfSaNeLeR #-- I_icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 12:15 am

Martılar Neden Denizin üzerinde Uçarlar..

Bundan yüzyıllar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış. Tabi her masalda olduğu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve tabii ki bir de prensesi varmış. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış. Kralın emri ile her gün prenses dolaşmak için saray muhafızları ile birlikte sarayın dışına çıktığında ona bakmak yasakmış. Halk onun dolaşmaya çıktığı ilan edildiğinde eğilir ve gözlerini kapatır, ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalandırılırmış. Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında... Fakir bir köylü delikanlı iradesini yenememiş ve yavaşça başını kaldırıp prensese bakmış ve başını kaldıran fakir delikanlı ile prenses o anda göz göze gelmişler... Tabii ki... Tahmin edeceğiniz gibi fakir delikanlı pensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş. Prensesin de o derin bakışlarının boş olmadığını düşün en fakir delikanlı günlerce uyuyamamış ve ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada fakir delikanlıya da tutulan güzel prenses onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış. Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler. Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)ürülen delikanlı nasıl olsa ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duyduğu aşkını anlatmış. Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına dayanamayarak fakir delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.


İŞTE HİKAYEMİZ DE ZATEN BURADA BAŞLIYOR.

Hemen bir gemi hazırlattıran kral gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan fakir delikanlı prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkından haberdarmış. Sonunda martılar bile fakir delikanlıyı anlamış ve yazdığı mektupları prensese (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)ürmeye başlamışlar... Ve zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)üren martılar aracılığı ile aşkları iyice büyümüş; ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii korkulduğu gibi olmamış... Ağlayarak kızına sarılan kral, hayvanların bile bu aşkı anlarken kendisinin anlayamadığı için kendisinden utandığını söyleyerek prensese hemen bir gemi göndertip fakir delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş. Buna çok mutlu olan prenses hemen fakir delikanlıya bir mektup yazmış ve olanları anlatmış. Tabii bu arada mektubu (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)ürmek için bekleyen martıya da her şeyi anlatarak bütün martıları düğünlerine çağırmış. Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya (sansürlendi)(sansürlendi)(sansürlendi)ürmek için yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubun düştüğünü farketmiş. Ve mektubu tüm martılar hep birlikte aramaya başlamışlar... Fakat bir türlü bulamamışlar. Bu arada prensesten mektup alamayan fakir delikanlı, yazmış olduğu mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu arıyorlarmış... Prensesin kendisini unuttuğunu yahut istemediğini sanan fakir delikanlı martıların onun için gelmediğini düşünerek, fenerden kendisini kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Ve malesef kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...

İşte o gün bugündür, her şeyi düzeltmek için denizler üzerinde uçan martılar o mektubu ararlar. O mektubu bularak o inanılmaz sevgiyi ve her şeyi geri getiriceklerini sanırlar ve bu yüzden de hep denizler üzerinde uçarlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fulltimewe.eniyiforum.org

--# EfSaNeLeR #--

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
The Vampyre :: Eğlence :: A$k -

Forumları Okundu Kabul Et - Forum Yöneticilerini Göster

İletişim / Ziyaretci Defteri

Copyright by WwW.7gfanBoarD.Tr.Cx 2oo8.
All Rights Reserved.
Designed ßy ßegumTarhanßeTa& Uslanmaz
---
Her hakkı saklıdır.İzinsiz kullanılamaz..!!© !!ßegumTarhanßeta!!
Forum KuraLLarı - Reklam Ver - Üye o
L - Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar